12 Ekim 2010 Salı

MERHABA!



Evvelki akşam bir film izledim ve nihayet bir blog yazmaya karar verdim. Filmin adı “Julie & Julia”…Başrollerinde Meryl Streep ve Amy Adams oynuyorlar. Film, farklı zamanlarda yaşayan fakat aynı tutkuyu –yemek yapmak- paylaşan iki kadının, Julia Child ve Julie Powell’ın gerçek hayat hikâyelerini anlatıyor. Film eleştirmenlerinin ve sinemadan anlayan izleyicilerin “çerez” diye adlandırabilecekleri bir film olsa da, benim için, tam zamanında izlenmiş bir film olduğundan belki, çok güzel ve anlamlıydı.
Hayatımız boyunca kendimize “anlamlı” hedefler koyuyoruz. Şu okulu kazanacağım, bu adamla/ kadınla evleneceğim, şu işi yapıp, şu kadar kazanacağım, burada evim, bu model arabam olacak diye… Bu hedeflerden her uzaklaştığımızda, içimizde büyüyen üzüntüye gizlide gizliye bir kendini beğenmeme, yetersiz görme duygusu da eşlik ediyor. Belki de tam da böyle zamanlarda, sadece bizi mutlu ettiği için bir şeyler yapmayı, sonucu ile ilgili herhangi bir beklentiye kapılmadan kendimizi, yapabileceklerimizi ve sınırlarımızı başkalarına değil, yalnızca kendimize ispat edebilmek için uğraşmayı denemeli insan…
Bu satırları yazan, bunu denemeye karar verdi en azından. Koyduğu hedeflere ulaşmak için değil de kendi için bir şeyler yapmaya yaşı 30’a merdiven dayamışken başlaması ironik sayılmalı mı, bilinmez… Ama hiç yanıt gelemeyeceği ihtimalini de göze alarak, bir şişenin içine konulup, okyanusa bırakılmış mektuplar gibi her gün bu sanal okyanusa bir mektup bırakmayı deneyecek cesareti var artık!

2 yorum:

  1. Blog dünyasına hoşgeldiniz. Ölüm bir varmış bir yokmuş isimli kitaba yapmış olduğunuz yoruma aynen katılıyorum. Yaşam....Anne....Gerçekten öyle, tekrar hoşgeldiniz, mutlu kitap dolu paylaşımlar.

    YanıtlaSil